Ayhan ÜSTÜN

PAYLAŞ
Facebook
Twitter
LinkedIn

Mutluyum, Mutlusun, Mutlu…

Henry Ford’un Ford’u kurma hikayesini daha önce okudunuz mu bilemiyorum. İş hayatı üzerine önemsediğim değerli bir gerçek yaşam hikayesidir. Bilmeyenler için kısaca bu hikayeden bahsetmek istiyorum.

Henry Ford'un seri üretim metodunu bulması, üretim hızının artmasına ve maliyetleri düşürmesine neden oluyor. 1913 yılında 12.5 saat olan şasi üretimi, 2 saat 40 dakikaya düşüyor. Bunun yanı sıra, aynı dönem içerisinde çalışanlarının maaşlarını 2 katına çıkararak günlük 9 saatlik çalışma sürelerini de 8 saate düşürüyor. Rakip şirketler bunu kapitalizme uygun görmüyorlar ve bu çılgın adamın çok kısa bir süre içerisinde batacağını düşünüyorlar. Ancak yıl sonunda Ford Amerika'daki tüm arabaların %50'sini üretiyor hale geliyor. 1918 yılında ise, ülkedeki arabaların yarısı Ford’un efsane arabası Model T oluyor. Bunun yanı sıra, bu modelin fabrika çıkış renginin siyah olmasının sebebi de siyah boyanın en hızlı kuruyan boya olması.

Şimdi ben bu hikayeyi sizlere neden anlattım? Henry Ford mutlu çalışanların firmayı daha çok sahipleneceğini biliyordu. Çalışanlarının ayrıca müşterisi olabilmesi için onların birikim yapabilecek bir gelirlerinin de olması gerektiğinin farkındaydı. Günümüzde Henry Ford’un felsefesini benimsemiş Facebook, Microsoft, Apple gibi firmalar da hem çalışanlarına olabildiğince güzel çalışma ortamları sunuyor hem de onların maddi kaygılarını ortadan kaldırarak firmaya olan bağlılıklarını artırıyorlar.

Gelelim işin bizden yana olan kısmına. Yapılan bir araştırmaya göre Türkiye’de çalışanların yüzde 84ü işinden memnun değil. 11 bin 350 kişi arasında yapılan ankete katılanların yüzde 72’si işini değiştirmeyi düşünürken, sadece yüzde 16’sı işinden memnun. Anketi cevaplayanların yüzde 12’si ise işini sevmediği halde değiştirmeyi düşünmüyor. TÜİK resmi verilerine göre Türkiye’deki toplam istihdam edilen kişi sayısı 28.5 milyon. Bunun %72’si tam olarak 20.5 milyona tekabül ediyor. Düşünebiliyor musunuz? Tam olarak 20.5 milyon kişi bu ülkede işini değiştirmeyi düşünüyor. Peki böyle vahim bir tablo karşısında biz nasıl olacakta firmalarımızı geleceğe taşıyacağız? Öncelikle şunu belirtmek isterim ki olay sadece maddiyattan ibaret değil. Çalışanlar değerli olduklarını hissetmek, özgür kararlar alabilmek, takdir edilmek gibi manevi duygularda da tatmin olmak istiyorlar.

Kayseri’de birçok firmanın henüz İK departmanı bile yok. Patron yada onun vekalet verdiği bir yönetici işe alım görüşmelerini yapıyor, az paraya çok çalışacağını inandığı kişiyi işe alıyor, beğenmezse yol verip bir başkası ile yeniden iş görüşmesi yapmaya başlıyor. Yani firmalarımız işte tam da bu sebepten dolayı büyüyüp gelişemiyorlar.

Sonuç olarak firma sahiplerimizin ve yöneticilerinin acil olarak insan kaynakları yaklaşımlarını profesyonel seviyelere taşımaları gerekiyor. İş adamı olmak, işinin adamı olmaktan geçiyor ve doğru kişileri doğru zaman ve şartlarda istihdam etmek kritik önem taşıyor. Sadece bir tarafın mutlu olduğu hiçbir ilişki başarılı olamıyor. Bu işçi-işveren ilişkileri içinde geçerli bir durum. Gülen yüzler, işini sahiplenen ruhlar, sabah koşar adım işine giden insanlar. Hepsinin ortak yolu çalışanlarına değer veren firmalardan geçiyor. Özetle: “Mutluyum, mutlusun, mutlu”

PAYLAŞ
Facebook
Twitter
LinkedIn
Yazarın Diğer Yazıları