GÜNCEL:
Mehmet Ali AKBULUT

Mehmet Ali AKBULUT

Ticari Fırsat Sözünden Ne Anlıyoruz?

Öteden beri Türk toplumlarında örf, adet ve töreler kanunlardan bile önce gelir, sosyal hayatı düzenleyen kurallar söz konusu olduğunda törelere çok kıymet verilirdi. Töreleri iyi bilen ve gerek işinde gerek hayatında uygulayan, atalarının kurallarından taviz vermeyen insanlar toplumda saygı görür ve gıpta edilirdi.

Globalleşme ya da diğer tanımı ile küreselleşme denilen illet bu varlığımızı da dejenere edip bozmakta geç kalmadı. İletişim faktörü ile birlikte Dünya rekabet piyasasının ezici hale gelmesi, insanları kazanca ulaşmak adına ahlak kuralları ve törelerden uzaklaştırdı. Artık birçok insan kanunlara uygun olduğu müddetçe kazanca ulaştıran her yolu mübah görmeye başladı. Kendisini kazanca götüren yolun kimlere ne miktarda zarar verdiği ise kimsenin umurunda değil.

Mesela “Paralel “ithalat” denilen bir kavram var. Eminim birçok insan bu kavramı isim olarak çok tanımazlar ama örneklerle açıklarsak anlaşılacaktır. Diyelim ki İtalya’da imalat yapan ve malları Avrupa pazarında iyi satan ama henüz Türkiye pazarına girmemiş bir ayakkabı fabrikası ile anlaşma yaparak Türkiye distribütörlüğü konusunda ticari işbirliği yapmaya karar verdiniz. Elbette bu firma size bu yetkiyi küçük bir miktar mal alma karşılığında değil, yıllık belli kotalar için sözleşme mukabili alım sözü ile verecektir. Sizde modellerini çok beğendiğiniz, kalitesine güvendiğiniz ve ülke pazarında başarılı olacağına inandığınız bu ayakkabılar için Türkiye pazarında çalışmaya başladınız. Reklam, tanıtım ve fuarlar için ciddi bir bütçe ayırdınız, bayilikler vermek için onlarca hatta yüzlerce görüşme yaptınız. Bayilikler dağıttınız. Hatta bayilerinize ürün tanıtımı yapmak için seminerler, toplantılar ve benzeri aktiviteler düzenleyerek markanın pazarda kısa zamanda oturması için tedbirler aldınız, tüm bu işler için yüzbinlerce dolar yatırım yaptınız. Elbette yapılan bütün bu harcamalar maliyeti artırdı ve fiyat politikasını bu doğrultuda belirlemek zorundasınız. Örnek olarak, mal bedeli, nakliye ve gümrük giderleri derken 100 liraya mal ettiğiniz ayakkabıları, Türkiye pazarındaki yapılanma maliyetlerini ve karınızı da ekleyerek 150 liraya bayilere veriyorsunuz ve bayilerde 200 lira bir fiyatla satıyorlar. Bu arada ayakkabılar ciddi talep görüyor ve herkes bu yapıda halinden memnun. İşte bu noktada paralel ithalat fikri ve fırsatçılar devreye giriyor. Kanun gereği İtalya’daki fabrikadan bir başka ithalatçı Türkiye’ye mal getiremez. Anlaşmalar buna engel olur. Ama aynı markanın mesela Dubai’de bir distribütörü varsa, bir başka ithalatçı firmanın aynı ayakkabıları Dubai’den ithal ederek Türkiye’ye getirmesinin önünde kanuni bir engel yok. Reklam, tanıtım, fuar, bayilik yatırımları gibi maliyetleri olmayan bu firma, ilk distribütörün bütün emeği üzerine oturmak sureti ile aynı ayakkabıları mesela 130 lira gibi bir fiyata satarak üstelik daha fazla kazanç dahi sağlayabilir. Alın size fırsat. Ahlaki ya da töreye uygun mudur siz karar verin. Ama yasalara uygun.

Başka bir örnek, ticari faaliyetlerinde sıkıntıya girmiş, piyasa koşullarından dolayı dara düşmüş ve rutin ödemelerinde düzeni bozulmuş olan firmalar için verilebilir. Çek ve senetlerini zamanında ödeyemeyen gerçek veya tüzel kişiler için kanunlarımız alacaklı tarafın haklarını muhafaza etmek adına borçlu tarafın mal varlığını sattırmak üzere baskı yapıyor. Aslında buraya kadar normal. Ama işleyiş bu şekilde değil. Bir defa alacaklı önce mahkeme kararı ile alacağın karşılığı kadar olan mallara cebri icra kararı aldırmalı ki bu işin masrafları var. Avukatlık ücretleri, dava harçları, tebliğ masrafları, devletin bu konuda aldığı vergi resim ve harçlar vs. Saçma olan şu: Herhangi bir şehirde bir taksiye binseniz, taksimetrenin yazdığı yasal ücreti öder, fazlasına itiraz edersiniz. Ama adliye için çalışan, icra memuru ve avukatları taşıyan araçlar için dosyaya yazılan astronomik bedellere itiraz gibi bir şansınız yok. Mesela rakam değeri küçük bir dosya için yazılan avukatlık ücreti ile maddi değeri büyük bir dosya için yazılan avukatlık ücretinin farklı olmasının saçmalık boyutları enteresan yerlere gidebiliyor. Yapılan iş aynı, işlem aynı, efor aynı, çalışan avukat sayısı aynı. Ama sırf borç daha büyük olduğu için yazılan avukatlık ücretleri on binlerce liraları bulabiliyor. Harçlar keza öyle. Kıymetli evrak bedeli aynı kırtasiye kullanılmasına rağmen uçuk boyutlarda değişebiliyor. Daha önemlisi, cebri icra ile el konulan malların piyasa değerinin altında, hatta çoğu zaman yarı fiyatına satılıyor olması. Bu fırsatı iş haline dönüştürmüş ve icra ihalelerini takip eden, bu yolla ciddi paralar kazanan simsarlar var. Diyelim 50.000 lira borcunuz var ve piyasa değeri 75.000 lira olan birde otomobiliniz var. Borcu ödemekte biraz ağır davranıyor ve arabayı elden çıkarmak istemiyorsunuz. Ama bu davranışınız alacaklı tarafı etkiliyor ve zarar etmesine sebep oluyor. Doğru olan şu; Arabanızı bir an evvel elden çıkaracak ve borcunuzu ödeyecek, size kalan 25.000 lira değerinde bir otomobil alarak yolunuza devam edeceksiniz. Bunu yapmazsanız alacaklı taraf sizi devlete şikayet eder ve bunu yapmaya mecbur bırakır desek, doğru olur mu? Hayır. Alacaklı taraf sizi devlete şikayet ederse, avukat, mahkeme, icra dairesi derken 50.000 olan borcunuz su içinde 60.000 civarına çıkar. Arabanızı elinizden alır, 35.000 lira gibi bir fiyatla satar, tellaliye, yediemin deposu, ihale masrafları hariç 29.000 lira kaldı, alacaklının avukatı, dosya masrafları gibi giderlere kesintileri de düşünce gerçek hak sahibine 19.000 lira ödeme yapıldı, gecikme faizi ve sair hakları saklı kalmak üzere 31.000 lira daha borcunuz var derler. İşte olan bu. Ahlak değerleri, ya da törelere uygunluğu konusunda karar yine sizin, ama yapılanların tamamı yasalara uygun.

Son olarak sormak istediğim şu: Büyük bir çoğunluğunun Müslüman olduğunu bildiğimiz ülkemizde, bu tip durumlar için dinimizin ne emrettiğini bilen ya da düşünen kaç insan kaldı ve bu insanlar aptal veya enayi oldukları için mi bu şekilde davranıyorlar? Eskiden insanlar bu hayatın bir sonu olduğu bilincine sahip olduğu için her şey daha güzeldi. Şimdiki nesil ölümsüz mü yoksa?

Bu köşe yazısı 2466 kez okundu
Yazarın Diğer Yazıları